Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Menkıbe 1 :
Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli
Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir koyun alır.
Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bekaş-ı Veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergâhlar ayni zamanda aşevi işlevi görüyordu. Durumu Hacı Bektas-ı Veli'ye anlatır ve Hacı Bektaş-ı Veli:
- “ Helal değildir” diye bu kurbanı geri çevirir.
Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve ayni durumu Mevlana'ya anlatır .Mevlana ise ; bu hediyeyi kabul eder.
Adam ayni şeyi Hacı Bektaş-ı Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar.
Mevlana söyle der:
- Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.
Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergâhı'na gider ve Hacı Bektaş-ı Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş-ı Veli'ye sorar.
Hacı Bektaş da söyle der:
-Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir.
Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez.Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir."
Menkıbe 2 :
Olay kaynaklarda şu şekilde aktarılmaktadır:
“Adamın biri, kötü yoldan kazandığı parayla bir inek satın almış. Sonra yaptığından pişman olmuş. İyi bir şey yapmak için ineği Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergahına bağışlamak istemiş. O zamanlar dergahlar aşevi görevi de görüyormuş. Gitmiş Hacı Bektaş-ı Veli'ye danışmış. Hacı Bektaş-ı Veli, “helal değil” diye ineği geri çevirmiş. Bunun üzerine Mevlana dergahına gitmiş. Mevlana hediyeyi kabul etmiş. Adam daha önce Hacı Bektaş-ı Veli'nin bu ineği kabul etmediğini söylemiş. Mevlana'ya bunun sebebini sormuş. Mevlana, “Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden biz senin hediyeni kabul ederiz. Ama o kabul etmeyebilir.” Demiş.
Adam üşenmemiş kalkmış Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergahına gitmiş.
Hacı Bektaş-ı Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söylemiş. Bunun sebebini bir de siz açıklar mısınız? diye sormuş. Hacı Bektaş-ı Veli de şöyle söylemiş: ”Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir. Ama onun engin gönlü kirlenmez. Onun için, hediyeni kabul etmiştir.”
Bu menkıbe, iki zatı da yücelten engin düşünce tarzının bir sonucudur. Tasavvuf anlayışının özüne de uygun bir durumdur.
Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri çağdaşlık özelliğine sahiptir. Mevlana, Belh şehrinde 1207 yılında doğmuştur. 1273 yılında Konya'da vefat etmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli, 1209 yılında Horasan'ın Nişabur şehrinde doğmuş. 1271 yılında Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesinde vefat etmiştir. Her ikisi de çok iyi eğitim görmüş ailelere mensupturlar. Mevlana'nın babası, Sultanü'l-Ulema olarak bilinen Muhammed Bahaeddin Veled'dir. Annesi, Belh emiri Rüknüddin'in kızı Mümine hatundur. Hacı Bektaş Veli'nin babası, Nişabur'un ileri gelenlerinden Şeyh Seyyid Sultan İbrahim Sani'dir. Annesi, Yine Nişabur'un ileri gelenlerin- den Şeyh Ahmet kızı Hatem Hatundur. Her ikisi de ilk talim ve terbiyelerini babalarından almışlardır. Çocukluk dönemlerinde çok iyi bir Kur'an ve din eğitimi almışlardır. Her ikisi de Tasavvuf ilminde zirveye çıkmışlardır. Mevlana, Tasavvuf ilmini Şems-i Tebrizi'den alırken, Hacı Bektaş Veli, Yesevi tarikat ocağına bağlı Lokman-ı Perende'den almıştır. Her ikisinin de, bu ilimde hocalarının derecelerinin üzerine çıktığı rivayet edilir.
Aynı çağda ve aynı yörede yaşamalarına rağmen özellikle ilmi meselelerde birbirlerine karşı oldukça saygılı ve hürmetkâr davranışlarda bulunmuşlardır.
Velâyetname kaynaklı rivayetlerde bu hususta açık bilgi mevcuttur.
Her ikisi de, İslam'ı, tasavvuf ilmi ışığında şeriat, tarikat, marifet ve hakikat gerçekleri içerinde değerlendirmişlerdir.
Hakikate ulaşmanın temel felsefesinde, şeriat hükmünün mutlaka eksiksiz yerine getirilmesi gerektiği hususunda fikir birliğindedirler.
Her ikisinin eserleri incelendiğinde şu gerçek ortaya çıkar. Kur'an hükümleri, özüne ve muhteva- sına halel getirilmeden kendi üsluplarına göre değerlendirilmiştir. Mesnevi ve Makalat, ayet ve sünnetin Mevlana ve Hacı Bektaş'ın birer yorumları şeklindedir. Her konu bu iki temel kaynak alınarak açıklanmıştır. Her açıklanan mevzuda Kur'an ve sünnetten örnekler verilmiştir.
Aynı hamurla yoğrulmuş, aynı kaynaktan su içmiş üç şahsiyet, medeniyetimizin baş mimarları olma şerefini elde etmişlerdir. Mevlana Hazretleri: “Ne olursan ol, gel…” derken Hacı Bektaş-ı Veli: “Yolumuz; ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.” demiş. Yunus Emre ise: “Sevelim, sevilelim; bu dünya kimseye kalmaz.” düsturunu baştacı yapmıştır. Engin güzellikleri, bizlere rehber eden bu çağdaşları rahmetle anıyorum.
Menkıbe 3 :
Çeşitli Hayvanların Kalıbına Girme
Divriği’nin Erikli köyünde yatırı bulunan Koca Saçlı (Resul Baba), Hacı Bektaş Veli’den izin alarak Fıdıl dağına düşer. Resul Baba, Fıdıl dağına düşünce geyik donuna girer. Erikli köyündeki bir avcı onu vurmaya çalışır. Fakat, Resul Baba, Erikli köyüne yaklaşınca silkinip doğrulur ve kuş donuna girer. Daha sonra kilisenin damına konar. Kilisede ayin yapanlar, ayini bırakıp dışarı çıkarlar. Resul Baba, uçarak kilise yakınlarındaki bir çalının dibine konar. Sonra silkinip sakallı bir pir donuna girer. Bu hali gören Hıristiyanlar, dinlerini terk edip Müslüman olurlar, Resul Baba'’ın elini eteğini öperler.[13]
Menkıbe 4 :
Hayvanları Konuşturma
Sarı Saltuk Ocağı’na bağlı Pullo Dede’nin mezarı Kayseri’nin Sarız ilçesine bağlı Darıdere köyündedir. Tunceli’den gelip Sarız’a yerleşmiştir. Pullo Dede, Tunceli’de ikamet ederken, bir gün dedeler, Pullo Dede’nin ziyaretine gelmişler. İbadet ederken herkes bir kerametini göstersin, demişler. Kimi ateşe girmiş yanmamış, kimi zehir içmiş ölmemiş; nihayet sıra Pullo Dede’ye gelmiş. Onlara demiş ki: “Benim bir çift öküzüm var. Onlar dile gelirse razı mısınız?” . Dedeler buna şaşırmışlar. “Hiç öküz konuşur mu?” demişler. Hep birlikte ahıra gitmişler. Öküzler ayağa kalkmış ve dile gelmişler: “Hoş geldiniz erenler!” demişler. O günden sonra Pullo Dede’nin adı “Öküz Söyleten” olarak kalmış.
Baba İlyas’ın ölümünden sonra Sivas’a gelen Hacı Bektaş Veli, Kangal’ın Bektaş köyüne gelip yerleşir. Köyün sığırlarını yaymağa başlar. O köyde, Huysuz bir kadın varmış. Bir gün ineği yaylımdan gelmemiş. Huysuz kadın Hacı Bektaş Veli’ye hakaret etmiş. Hacı Bektaş Veli, köyün sığırlarını sahiplerine teslim ettikten sonra kadının sığırını aramaya koyulmuş. Sürüden ayrılan sığıra sormuş: “Be hey hayvan, sen nerede kaldın? Sahibin bana hakaret etti.” demiş. İnek de dile gelip, “ Bu kadın, yavrumu doyurmadan sütümü sağıyor. Çanağını doldurmazsam bana kötülük ediyor. Bu yüzden biraz daha yayılmam gerekiyor” demiş. Bunu duyan çobanlar, köye gelip, Hacı Bektaş Veli’nin inekle konuştuğunu söylemişler. Evliyalığı ortaya çıkan Hacı Bektaş Veli de köyü terk etmek zorunda kalmış.[28]23. Başka Yerde Meydana Gelen Olayları Bilme
Divriği’nin Anzağar köyünde yatırı bulunan Ahmet Baba, tekkelerin kapandığı günlerde, Gani Baba’nın türbesi önünde davul-zurna çaldırır. Dervişlerden biri, Ahmet Baba’ya bunun sebebini sorar. O da “Susuzbel’den dört jandarma geliyor. Gani Baba’nın türbesini mühürleyecekler. Duysun diye davul-zurna çaldırıyorum” der. Gerçekten de birkaç saat sonra Divriği’den gelen jandarmalar türbenin kapısına kilit vururlar.[29]
Has Sait Efendi yatırı Altınyayla ilçesinin Tahyurt köyünde bulunmaktadır. Çevre köylerden birisi Has Sait Efendi’yi ziyarete gider. Hoca’nın tarlasının içinden geçerken, tarlaya büyükçe bir taş yuvarlar. Sonra da Sait Efendi’nin evine gider. Sohbet sırasında “Hocam, sizin yol üstünde çok iyi bir tarlanız var” diye söyler. Sait Efendi de misafirine “Evlat, ekin çok güzel; yalnız bazı insanlar tarlaya taş yuvarlamasa daha güzel olacak” der.[30]
Tarih: 2016-03-02 01:56:26 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Hacı Bektaş-ı Veli Hakkında Menkıbeler Nedir
Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli
Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir koyun alır.
Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bekaş-ı Veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergâhlar ayni zamanda aşevi işlevi görüyordu. Durumu Hacı Bektas-ı Veli'ye anlatır ve Hacı Bektaş-ı Veli:
- “ Helal değildir” diye bu kurbanı geri çevirir.
Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve ayni durumu Mevlana'ya anlatır .Mevlana ise ; bu hediyeyi kabul eder.
Adam ayni şeyi Hacı Bektaş-ı Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar.
Mevlana söyle der:
- Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.
Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergâhı'na gider ve Hacı Bektaş-ı Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş-ı Veli'ye sorar.
Hacı Bektaş da söyle der:
-Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir.
Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez.Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir."
Menkıbe 2 :
Olay kaynaklarda şu şekilde aktarılmaktadır:
“Adamın biri, kötü yoldan kazandığı parayla bir inek satın almış. Sonra yaptığından pişman olmuş. İyi bir şey yapmak için ineği Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergahına bağışlamak istemiş. O zamanlar dergahlar aşevi görevi de görüyormuş. Gitmiş Hacı Bektaş-ı Veli'ye danışmış. Hacı Bektaş-ı Veli, “helal değil” diye ineği geri çevirmiş. Bunun üzerine Mevlana dergahına gitmiş. Mevlana hediyeyi kabul etmiş. Adam daha önce Hacı Bektaş-ı Veli'nin bu ineği kabul etmediğini söylemiş. Mevlana'ya bunun sebebini sormuş. Mevlana, “Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden biz senin hediyeni kabul ederiz. Ama o kabul etmeyebilir.” Demiş.
Adam üşenmemiş kalkmış Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergahına gitmiş.
Hacı Bektaş-ı Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söylemiş. Bunun sebebini bir de siz açıklar mısınız? diye sormuş. Hacı Bektaş-ı Veli de şöyle söylemiş: ”Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir. Ama onun engin gönlü kirlenmez. Onun için, hediyeni kabul etmiştir.”
Bu menkıbe, iki zatı da yücelten engin düşünce tarzının bir sonucudur. Tasavvuf anlayışının özüne de uygun bir durumdur.
Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri çağdaşlık özelliğine sahiptir. Mevlana, Belh şehrinde 1207 yılında doğmuştur. 1273 yılında Konya'da vefat etmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli, 1209 yılında Horasan'ın Nişabur şehrinde doğmuş. 1271 yılında Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesinde vefat etmiştir. Her ikisi de çok iyi eğitim görmüş ailelere mensupturlar. Mevlana'nın babası, Sultanü'l-Ulema olarak bilinen Muhammed Bahaeddin Veled'dir. Annesi, Belh emiri Rüknüddin'in kızı Mümine hatundur. Hacı Bektaş Veli'nin babası, Nişabur'un ileri gelenlerinden Şeyh Seyyid Sultan İbrahim Sani'dir. Annesi, Yine Nişabur'un ileri gelenlerin- den Şeyh Ahmet kızı Hatem Hatundur. Her ikisi de ilk talim ve terbiyelerini babalarından almışlardır. Çocukluk dönemlerinde çok iyi bir Kur'an ve din eğitimi almışlardır. Her ikisi de Tasavvuf ilminde zirveye çıkmışlardır. Mevlana, Tasavvuf ilmini Şems-i Tebrizi'den alırken, Hacı Bektaş Veli, Yesevi tarikat ocağına bağlı Lokman-ı Perende'den almıştır. Her ikisinin de, bu ilimde hocalarının derecelerinin üzerine çıktığı rivayet edilir.
Aynı çağda ve aynı yörede yaşamalarına rağmen özellikle ilmi meselelerde birbirlerine karşı oldukça saygılı ve hürmetkâr davranışlarda bulunmuşlardır.
Velâyetname kaynaklı rivayetlerde bu hususta açık bilgi mevcuttur.
Her ikisi de, İslam'ı, tasavvuf ilmi ışığında şeriat, tarikat, marifet ve hakikat gerçekleri içerinde değerlendirmişlerdir.
Hakikate ulaşmanın temel felsefesinde, şeriat hükmünün mutlaka eksiksiz yerine getirilmesi gerektiği hususunda fikir birliğindedirler.
Her ikisinin eserleri incelendiğinde şu gerçek ortaya çıkar. Kur'an hükümleri, özüne ve muhteva- sına halel getirilmeden kendi üsluplarına göre değerlendirilmiştir. Mesnevi ve Makalat, ayet ve sünnetin Mevlana ve Hacı Bektaş'ın birer yorumları şeklindedir. Her konu bu iki temel kaynak alınarak açıklanmıştır. Her açıklanan mevzuda Kur'an ve sünnetten örnekler verilmiştir.
Aynı hamurla yoğrulmuş, aynı kaynaktan su içmiş üç şahsiyet, medeniyetimizin baş mimarları olma şerefini elde etmişlerdir. Mevlana Hazretleri: “Ne olursan ol, gel…” derken Hacı Bektaş-ı Veli: “Yolumuz; ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.” demiş. Yunus Emre ise: “Sevelim, sevilelim; bu dünya kimseye kalmaz.” düsturunu baştacı yapmıştır. Engin güzellikleri, bizlere rehber eden bu çağdaşları rahmetle anıyorum.
Menkıbe 3 :
Çeşitli Hayvanların Kalıbına Girme
Divriği’nin Erikli köyünde yatırı bulunan Koca Saçlı (Resul Baba), Hacı Bektaş Veli’den izin alarak Fıdıl dağına düşer. Resul Baba, Fıdıl dağına düşünce geyik donuna girer. Erikli köyündeki bir avcı onu vurmaya çalışır. Fakat, Resul Baba, Erikli köyüne yaklaşınca silkinip doğrulur ve kuş donuna girer. Daha sonra kilisenin damına konar. Kilisede ayin yapanlar, ayini bırakıp dışarı çıkarlar. Resul Baba, uçarak kilise yakınlarındaki bir çalının dibine konar. Sonra silkinip sakallı bir pir donuna girer. Bu hali gören Hıristiyanlar, dinlerini terk edip Müslüman olurlar, Resul Baba'’ın elini eteğini öperler.[13]
Menkıbe 4 :
Hayvanları Konuşturma
Sarı Saltuk Ocağı’na bağlı Pullo Dede’nin mezarı Kayseri’nin Sarız ilçesine bağlı Darıdere köyündedir. Tunceli’den gelip Sarız’a yerleşmiştir. Pullo Dede, Tunceli’de ikamet ederken, bir gün dedeler, Pullo Dede’nin ziyaretine gelmişler. İbadet ederken herkes bir kerametini göstersin, demişler. Kimi ateşe girmiş yanmamış, kimi zehir içmiş ölmemiş; nihayet sıra Pullo Dede’ye gelmiş. Onlara demiş ki: “Benim bir çift öküzüm var. Onlar dile gelirse razı mısınız?” . Dedeler buna şaşırmışlar. “Hiç öküz konuşur mu?” demişler. Hep birlikte ahıra gitmişler. Öküzler ayağa kalkmış ve dile gelmişler: “Hoş geldiniz erenler!” demişler. O günden sonra Pullo Dede’nin adı “Öküz Söyleten” olarak kalmış.
Baba İlyas’ın ölümünden sonra Sivas’a gelen Hacı Bektaş Veli, Kangal’ın Bektaş köyüne gelip yerleşir. Köyün sığırlarını yaymağa başlar. O köyde, Huysuz bir kadın varmış. Bir gün ineği yaylımdan gelmemiş. Huysuz kadın Hacı Bektaş Veli’ye hakaret etmiş. Hacı Bektaş Veli, köyün sığırlarını sahiplerine teslim ettikten sonra kadının sığırını aramaya koyulmuş. Sürüden ayrılan sığıra sormuş: “Be hey hayvan, sen nerede kaldın? Sahibin bana hakaret etti.” demiş. İnek de dile gelip, “ Bu kadın, yavrumu doyurmadan sütümü sağıyor. Çanağını doldurmazsam bana kötülük ediyor. Bu yüzden biraz daha yayılmam gerekiyor” demiş. Bunu duyan çobanlar, köye gelip, Hacı Bektaş Veli’nin inekle konuştuğunu söylemişler. Evliyalığı ortaya çıkan Hacı Bektaş Veli de köyü terk etmek zorunda kalmış.[28]23. Başka Yerde Meydana Gelen Olayları Bilme
Divriği’nin Anzağar köyünde yatırı bulunan Ahmet Baba, tekkelerin kapandığı günlerde, Gani Baba’nın türbesi önünde davul-zurna çaldırır. Dervişlerden biri, Ahmet Baba’ya bunun sebebini sorar. O da “Susuzbel’den dört jandarma geliyor. Gani Baba’nın türbesini mühürleyecekler. Duysun diye davul-zurna çaldırıyorum” der. Gerçekten de birkaç saat sonra Divriği’den gelen jandarmalar türbenin kapısına kilit vururlar.[29]
Has Sait Efendi yatırı Altınyayla ilçesinin Tahyurt köyünde bulunmaktadır. Çevre köylerden birisi Has Sait Efendi’yi ziyarete gider. Hoca’nın tarlasının içinden geçerken, tarlaya büyükçe bir taş yuvarlar. Sonra da Sait Efendi’nin evine gider. Sohbet sırasında “Hocam, sizin yol üstünde çok iyi bir tarlanız var” diye söyler. Sait Efendi de misafirine “Evlat, ekin çok güzel; yalnız bazı insanlar tarlaya taş yuvarlamasa daha güzel olacak” der.[30]
Tarih: 2016-03-02 01:56:26 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx